Yeni anne baba olmuş her ebeveyn çocuğunun fiziksel özelliklerinin kime benzeyeceği yönünde oldukça meraklı davranır. Kaş yapısı, göz rengi, dudak şekli gibi özelliklerin ailenin hangi genlerini aldığı yada alacağı, yeni bir heyecanı tetikler. Bunlardan farklı olarak iletişimi en iyi kurduğumuz gözler, anne ve babayı ileride de sosyal hayatı büyük ölçüde etkileyen en büyük etkenler arasındadır. Yeni doğan bebeğin göz renginin ela mı, kahverengi mi, yeşil mi, siyah mı olacağı yönünde çok fazla merak ve ilgi vardır. Çocuğun a’dan z’ye nasıl göründüğü anne ve babanın genetik materyallerine bağlıdır. Anne karnında oluşan bu genetik özellikler bebeğin dünyaya geldiği andan itibaren büyüme yada küçülmeye gidip gitmeyeceği de merak edilen bir diğer konular arasındadır. Peki ya doğduğumuz ilk andan itibaren, yaş almaya başladıkça göz büyüklüğümüzde herhangi bir değişim meydana gelir mi?

Doğduğumuz andan itibaren göz büyüklüğümüz değişime uğrar mı?

1802 yılından bu yana göz ile yapılan araştırmaların sonucunda, gözün nasıl bir evrim geçirdiği yönünde kesin bir tanıya rastlamak mümkün değildir. Araştırmaların yapılmaya devam etmesi, akıllara başka soru işaretlerini de getiren unsurlar arasında yer almaktadır. Gözler var olan organizmaların oluşturdukları ihtiyaçları karşılamaya yarayan büyük bir adaptasyon sürecidir. Farklı ışık seviyelerindeki hassasiyetleri, net ya da bulanık görme, renkleri birbirinden ayırt edebilme gibi muntazam görevleri vardır. Bunların yanı sıra gözlerin genetiğinden gelen ve farklı etnik kökenlere sahip olduğumuzu imgeleyen yapısal farklılıklar oluşturur. Bu yapısal farklılıkları fiziksel olarak ayırt etmemiz mümkündür. Göz kapağı gözün renkli ve pigmentli kısmına yakınsa bu göz küçük gözdür. Gözün yüksekliği ve büyüklüğü birbirine eşit olması durumunda bu göz yuvarlak göz olarak sınıflandırılır. Düz bir şekilde karşımızdaki insan bize baktığında, gözün renkli kısmı takip edilebilir seviyedeyse bu göz büyük olarak geçer. Gözün dış kenarları aşağı doğru ise bu göz düşük gözdür. kaş yayının düşük olması da çukur göz olduğuna işarettir. Tüm bu farklılıklar insanlar arasındaki karakterimizi oluşturmaya da olanak sağlar. Özellikle kadınlar bu göz farklılıklarından pek hoşlanmazlar. Kendilerine idol olarak gördükleri insanların göz yapılarını daha çok beğenir ve hatta bunun için doktorun yolunu tutarlar. Ameliyat olmak istemeyen bazı kadınlar da makyaj hileleriyle beğendikleri göz yapısına ulaşabilirler. Esasında, göz yapısını bilerek yapılan makyaj her zaman iyi sonuçlar doğurur. Yapılan makyaj hataları kişiyi gülünç duruma düşürmesinin yanı sıra, fiziksel olarak bir hastalığının olduğu imajı da verebilir. Göz yapısına göre seçilen renk tonları daha canlı gösterirken, tam aksi sonuçları da doğurabilir. Makyaj seçimi kadar, saç şeklinin de bir hayli önemi vardır. Göz şekline göre, uzun ya da kısa; toplu ya da salık, düz ya da dalgalı seçimler yapmanız sizi daha sağlıklı gösterecektir. Peki ya bu genetik olarak kazandığımız gözümüz doğduğumuzdan itibaren herhangi bir değişime ya da büyümeye uğrar mı?

İLGİLİ MAKALE  Göz altı morlukları nasıl geçer? Gözaltı torbaları ve morluklarla başa çıkma yöntemleri

Göz çapı büyür mü?

Yeni doğan bir bebek gün geçtikte büyüyerek, erişkin seviyesine ulaşır. Erişkin seviyesine ulaştıktan sonra geçen yıllardan sonra insan biyolojisi bazı büyümeleri ve gelişimleri durdururken, bazı organların parçalama ve bölme, kendini yenileme işlemleri devam eder. Bu büyümelerden en merak edileni ise, göz çapının büyüyüp büyümediği yönündedir. Bir bebek dünyaya geldiği andan itibaren, göz küresindeki büyüme 1 yaşına kadar büyür, 2 yaş sonuna doğru erişkin boyutunun %90’nı tamamlamış olur. Dolayısıyla 2 yaşını doldurduğumuz andan itibaren göz büyüklüğümüzde herhangi bir değişim meydana gelmez.