Türk edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Sabahattin Ali, yazarlık yıllarında Türk klasiklerinden biri olan Kürk Mantolu Madonna adlı romanı kaleme almıştır. 1943 yılından bu yana günümüze pek çok farklı yayınevi tarafından basılan bir kitap olarak karşımıza çıkıyor. Temelinde 177 sayfalık olan bu kitap, yayınevi farklılıkları nedeni ile farklı sayıdaki sayfaları ile yayına geçmiştir. Bir aşk romanı olan Kürk Mantolu Madonna, belki de Sabahattin Ali’nin en çok satan ve hala satmaya devam eden kitabıdır. kahramanın bakış açısı ile yazılan bu kitap, geçmiş ve şimdiki zaman olarak iki ayrı zamanda geçmektedir. Kitabın baş kahramanı Raif Efendi’nin gençlik yıllarını Almanya’nın başkenti Berlin’de görmekteyiz. Yaşlılık dönemini ise Ankara’da görmekteyiz.
Kürk Mantolu Madonna ilk olarak Hakikat Gazetesi’nde 18 Aralık 1940 -8 Şubat 1941 tarihleri arasında 48 bölümlük bir tefrika roman olarak Büyük Hikaye adıyla yayımlanmıştır. Ancak Sabahattin Ali askere gittiği sırada bu romanı tekrardan kaleme aldı ve şimdiki adı ile bildiğimiz Kürk Mantolu Madonna olarak çıkarmıştır. Kitabın ilk baskısı ise 1943 yılında İstanbul’da Remzi Kitabevi tarafından basılmıştır. Türk edebiyatının Kült eserlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatta okullarda bile Edebiyat öğretmenleri, öğrencilerine bu kitabı okumaları için baskılarda bulunmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki bu kitabı hala okumayan yüzlerce kişi var. Bu kitabın karakterleri bile birçok kişiye ilham olmuştur. Gelin hep birlikte Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna kitabının özetini inceleyelim.
Kürk Mantolu Madonna kitabının kısa özeti
Kitap, Rasim’in işinden olması ve akabinde yeni bir iş arayışı ile başlar. Bu iş arayışı içinde bir gün rastladığı eski arkadaşı Hamdi’den yardım ister. Bu istek karşılık bulur ve Rasim, biraz utansa da Hamdi’nin müdürü olduğu işyerinde çalışması için ettiği teklifi kabul eder. Rasim yeni işindeki odasında yaşı ilerlemiş Raif Efendi adlı sessiz, sakin bir adamla çalışacaktır. Hemen hemen hiç konuşmayan, verilen işleri titizlikle yapan Raif efendi, boş vakitlerinde de çekmecesindeki kitabı okumaktadır. Bu Raif Efendi’nin içine kapanık, melankolik hali Rasim’in merakını celbeder. Raif Efendi’nin hastalanıp işe gelmediği bir gün yapılacak bir çevirinin ona ulaştırılması gerektiğinden Rasim, Raif , şirketin Almanca çeviri işlerini yapan Raif Efendi’nin evinin yolunu tutmasıyla kafasındaki soru işaretlerine cevap bulacaktır. Rasim’in Raif Efendi’nin evinde karşılaştığı manzara onun neden böyle içine kapanık olduğu göstermektedir. Bu garip yaşlı adam oldukça kendisini sevmeyen karısıyla mutsuz bir evliliğe hapsolmuştur. Onun üç kuruşluk maaşına bağlı bu kalabalık evde saygı görmemekte, hayatının her alanında başkalarının yönlendirmesi hareket etmekte, kendi isteklerini dile getirememektedir. Raif bey çok hastadır ve yatağa düşmüştür. Rasim onun bu işe de gidemediği zor zamanlarında yanında olarak adeta eşi ve kızlarından daha yakın biri haline gelir. Ölümünün yaklaştığını anladığında, genç iş arkadaşından rica eder ofisteki çekmecesinden eşyalarını getirmesini ve kara kaplı defterini bulup yakmasını ister. Rasim defteri yakacağına söz verir. Bundan sonra kitap Raif Efendi’nin defterine aldığı notlar üzerinden devam eder.
Raif, genç yaşında da içine kapanık ve oldukça yalnızdır. Hayatta tek dostu kitaplarıdır. Babası bir sabun fabrikası işletmektedir ve Raif’in sabunculuğu öğrenebilmesi için onu Almanya’ya yollar. Raif Efendi, Almanya’ya vardığında bir sabun fabrikasında işe başlar. Zamanla fabrikaya gidişi azalır. Bunun yerine kendini şehrin sanat dünyasına ve güzelliklerine kaptırır. Her gün parkları, sergileri ve Almanya’nın çeşitli yerlerini sabahtan akşama kadar gezer. Bir gün bir sergide Kürk Mantolu Madonna tablosu ile taşınır. Tabloya adeta vurulan Raif, o gün ve devamında serginin açılışından kapanışına kadar tabloyu seyreder. Kürk Mantolu Madonna onu çok etkilemiştir. Yine Kürk Mantolu Madonna’yı seyre daldığı günlerden birinde, bir kadın yanaşır ve tablo kadını birine benzetip benzetmediğini sorar. Raif Efendi utangaç olduğu için kadının yüzüne bakamadan onu annesine benzettiğini Raif Efendi, daha sonra o gün sergide konuştuğu kürk mantolu kadına sokakta rastlar. Ertesi gün, kadını tekrar görebilme umuduyla aynı yerde onu beklemeye bekler ve hakikaten onu görür. Kadını Atlantis adlı bir gece kulübüne kadar takip eder. Kulübe girdiğinde, Kürk Mantolu Madonna’nın keman çalıp şarkı söylediğine şahit olur. Şarkısı bitince kadın Raif Efendi’nin masasına oturur ve kendini, Maria Puder olarak tanıtır. Kürk Mantolu Madonna resmi onun otoportresidir. O günden sonra Maria Puder ve Raif Efendi arasında samimi bir arkadaşlık başlar. Maria Puder’in her fırsatta ondan herhangi bir beklentisi olmaması gerektiğini, hiçbir erkeğe bağlanıp aşık olamadığını belirtir ama Raif Efendi’nin elinden bir şey gelmez ve ona sırılsıklam aşık olur. Her gün buluşup botanik parkları, sergileri, bahçeleri gezerler. Sonunda Maria Puder de Raif Efendi’ye aşık olduğunu itiraf eder. Fakat her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi onların mutlulukları da sona gelmiştir. Bir gün Raif Efendi, babasının öldüğü, gelip fabrikanın başına geçmesi gerektiğine dair bir telgraf alır. Raif Efendi, işlerini düzene soktuğunda Maria Puder’i de yanına aldırmak üzere Türkiye’ye döner. Bir süre mektuplaşırlar fakat birdenbire Maria’dan gelen mektuplar kesilir. Raif Efendi, senelerce ondan habersiz yaşar ve eski içine kapanık haline geri döner. Maria’nın mektupların kesilmesinden on yıl sonra sokakta iki kişiyle karşılaşır. Bunlardan biri Berlin’deki pansiyonun sahibi Frau van Tiedemann’dır. Raif Efendi o adamdan Marianın hamile olduğunu, bunu kendisine söylemediğini ve doğum sırasında öldüğünü öğrenir. Hatta o adamın yanındaki çocuk da Maria’nın ve kendisinin çocuğudur. Ancak Frau von Tiedemann kızı da alır ve trene binerek Bağdat’a doğru hareket eder.